Aynı şekilde, bu kıyı bölgesinde çok az deniz arkeolojisi araştırmaları yapılmıştır. Muhtemelen 1960’larda Albenga ve Baiae’deki sualtında kalan sitlerdeki arkeolojik faaliyetlerin yanı sıra Centro Studi Archeologia Subacquea’nın yaratılmasının teşvik ettiği deniz arkeolojisi çalışmalarının Amalfi kıyı şeridinde aynı dönemde başlamış olduğu görülüyor. Bu çalışmaların bir kısmı Positano, Marina di Praia ve Li Galli adaları arasındaki nispeten sığ deniz tabanına odaklandı; örneğin dalgıçlar bu on yılda bölgede amforaların ve diğer çanak çömleklerin varlığını bildirmeye başladı. Örneğin, Minori Müzesi’ndeki amforalardan en az 17’si bu bölgedendir. Minori Müzesi’nde bulunan kurşun-çapa elemanlarından 14’ü 1963-1964 yıllarında bu bölgeden ele geçirilmiştir.
Ancak diğer çalışmalar öncelikle Amalfi limanına odaklandı ve Amalfi sommersa’nın kanıtlarını araştırdı. 1970’ten itibaren Plinio Amendola ve Guido Picchetti, Centro Sub di Sorrento ile birlikte limanın deniz tabanını araştırdılar ve çanak çömlek parçaları ile Orta Çağ kentinin duvarlarının bir parçası olduğunu iddia ettikleri büyük bir sualtında kalmış unsur buldular. Ancak Harold Edgerton ve meslektaşları 1979’da aynı unsuru incelemişler ve bunun mimari olmadığını, Canneto Nehri ağzından körfeze boşalan doğal çöküntü birikimi olduğunu iddia etmişlerdi. Ancak daha sonra 2004’teki bir analiz, bunun insan yapımı bir unsur olduğunu ve Kardinal Pietro Capuano tarafından yapılmış 13. yüzyıldan kalma iskele olabileceğini öne sürüyor.
Ancak bu kıyı şeridinin başka yerlerinde deniz arkeolojisi araştırmalarının diğer iki örnekle sınırlı olduğu görülüyor. 2004 yılında başlatılan Archaeomar Projesi, Capri yakınlarında Roma ve Geç Roma dönemlerine ait iki derin su siti buldu ve Paolo Pecci, Punta Fuenti’de Roma dönemine ait bir pila veya demirleme taşı üzerine araştırmasını 2013 yılında tamamladı.
Soprintendenza Archeologia, Belle Arti e Paessaggio per le Province di Salerno e Avellino’nun izniyle, 2016 ve 2018 arasındaki ilk üç sezonluk çalışmamız yarımadanın merkezine yani Amalfi, yakındaki kıyı şeritleri ile batısındaki ve doğusundaki yerleşim alanlarına odaklandı. Alan, kara ve sualtı konularına odaklanan bilim adamları arasında kabaca bölündü. Örneğin Luca Zavagno ve Vincenzo Capriglione, Amalfi, Atrani, Minori, Maiori ve Cetara’nın değişen deniz cephelerine ilişkin kaynakları sentezlemek için Salerno ve Amalfi’deki arşivlerde ve kütüphanelerde çalıştı. Napoli II. Federico Üniversitesi’nden Carlo Donadio, Luigi Ferranti ve Corrado Stanislao, geçtiğimiz bin yılda gerçek ve göreceli deniz seviyesindeki değişimleri açıklığa kavuşturmak için jeomorfolojik araştırmalar yürüttüler. Elif Denel ve Özge Demirci Minori’deki “villa maritima” müzesinde bulunan yakınlardaki deniz tabanından çıkarılmış amfora koleksiyonunu katalogladı. Sualtında ise altı arkeologdan oluşan bir ekip, arkeolojik materyalleri sistematik olarak araştırmak ve belgelemek için Marina di Praia’daki Centro Sub Costiera Amalfitana’da Gaetano Milano ile birlikte çalıştı.
Bu nedenle genel anlamda bu ilk veri koleksiyonu, bu kıyı şeridinin geçtiğimiz bin yıldaki deniz cephesinin kaba bir anlatımını oluşturuyor. Paleo deniz çentikleri, diğer jeomorfolojik çalışmalardan elde edilen bilgilerle birleştiğinde genel bir modeli güçlendiriyor: son buzul çağında deniz seviyesinde dramatik bir düşüş ve sonraki yıllarda mevcut seviyelere kademeli olarak yükseliş. Örneğin Orta Çağ’da göreceli deniz seviyesi biraz daha düşük olabilir. Deniz surları o dönemde de kıyı siluetinin farklı olduğunu gösteriyor. Minori’nin deniz surlarının tahmini konumu mevcut kıyı şeridinden yaklaşık 130 metre uzaktayken, Maiori’deki duvar şu anda mevcut plajdan 200 metrenin üzerindedir.
Ancak 2016 ve 2018 yılları arasındaki sualtı araştırmalarımız daha az yanıt sağladı. Kısaca, üç sezon boyunca 63 dalışın ardından sistematik olarak deniz tabanının 21 kilometresini inceledik; bu dalışlardan 12’si 20 metrenin üzerinde derinlikteydi. Ancak bu dalışlar sırasında bu bölgede arkeolojik öneme sahip yalnızca üç sualtı siti bulduk. Boyun ve omuz parçaları ile gövde parçaları gibi ondan az seramik parçasından oluşan küçük koleksiyonların Orta Çağa tarihlendiğinden şüpheleniyoruz. Araştırma iznimiz gereği bu buluntular yerinde bırakılmıştır. Bu nedenle daha kesin bir şekilde kategorize edilmesi zordur. Ancak daha önce deniz tabanında ve Minori’deki yerel müzede bulunan amforaların incelenmesi bu küçük veri koleksiyonuna katkıda bulunuyor. Sergilenen 44 amforanın 39’u Marina di Praia, Positano ve Li Galli adaları arasındaki deniz tabanından. Bunlar arasında İtalya ve Kuzey Afrika’dan Dressel 2-4 tipleri, Graeco-Italic Vb piccolo ve İspanya’dan örnekler gibi Batı Akdeniz bölgesinden örnekler ağırlıktadır. Ancak daha uzak bölgelerden de türler mevcut: Örneğin bir Dressel 2-4 türü İstanköy’den olabilir ve bir tane de Nil bölgesinden Égyptienne Bitroconique 3 var.
Şu anda yarımadanın batı ucunda Punta Campanella ile La Crapolla arasında devam eden çalışmamızın ikinci aşaması, takip edilmesi gereken genişletilmiş bir dizi soruyu içeriyor. Önceki yıllara benzer şekilde, geçtiğimiz bin yılda bu deniz kültürel peyzajındaki değişimleri modellemek ve anlamak için hâlâ kara ve sualtı araştırmalarının bir kombinasyonunu kullanıyoruz. Ancak ek bir araştırma gündemimiz var: Karada istikrarlı bir yerleşim tarihi varken neden deniz tabanında bu kadar az in situ arkeolojik malzeme var gibi görünüyor? Bu yokluk yağmadan mı yoksa belirli çevresel sorunlardan mı kaynaklanıyor? Yarımadanın batı ucundaki Deniz Koruma Alanı’nda ilave sualtı araştırmaları yapmaya başladıkça, bu beklenmedik olaya yanıt bulmayı umuyoruz.